12 Haziran 2014 Perşembe
MANDENLER (
Sabiiler )
Araplar tarafından “Sâbiî” (Subbi ya da Subbâ) biçiminde
adlandırılan bu topluluk, kendilerine “Mandenler” (bilgili olanlar, arifler
anlamında; İngilizcede Mandaeans) adını verir. Kendileri için kullandıkları bir
diğer ad “Nasuralar”dır (kutsal öğretileri koruyanlar anlamında; İngilizcede
Nasoraeans). Manden adı tüm topluluk üyeleri için kullanılırken, Nasura adı
yalnızca din adamları, topluluğun ileri gelenleri ve ataları için kullanılır.
Mandenler, ayrı bir dil olan Mandence konuşurlar. Sâbiî sözcüğü ise Mandence’de
“vaftiz olmak” ya da “suya daldırmak” anlamına gelen “sab” fiilinden
türetilmiştir ve Araplar tarafından, Mandenlerin en dikkat çeken ve sık
uyguladıkları ibadetlerinden biri olan vaftiz uygulaması nedeniyle, bu topluluğa
bir ad olarak verilmiştir.
Sâbiîler’in, Kur’an’da üç ayrı yerde (Bakara: 62, Maide:69 ve
Hac:17) bahsi geçmektedir. Bu üç yerde de onlardan “Allah’a iman edenler”
olarak söz edilmesi, erken dönemden başlayarak Mandenler’in kim oldukları ve
nerede yaşadıkları konusunda İslam araştırmacıların ilgisini çekmiştir. X. Yüz
yıla kadar araştırmacılar, Sâbiîler’in güney Irak’ta yaşadıklarını ve kendine
özgü bir dinleri bulunduğunu belirtmişlerdir
Bu ilk değerlendirmeler, yüzeysel olmalarına karşın, genellikle
doğruydu. Ne var ki, Halife Me’mun döneminde ölüm tehditlerinden kurtulmak
isteyen “Harraniler” (Harranlı putperestler) kendilerini Sâbiîler olarak
gösterdiler ve bugüne dek gelen bir yanlışın ortaya çıkmasına neden oldular.
Oysa, Asur-Babil politeizmini sürdüren ve putperest olan Harraniler’in Sâbiîler
ile hiç bir ilgileri yoktu. Sâbiî adını almalarından sonra bir çok Harrani,
Bağdat gibi önemli merkezlerde Sâbiî adını kullanarak ünlü oldu ve Sâbiîlik adı
altında kendi inançlarını yayma fırsatı buldu. Gerçek Sâbiîler ise, ezoterik
ilkelerinin bir gereği olarak inançlarını açıklamamaları nedeniyle unutuldular.
Bu ilk değerlendirmeler, yüzeysel olmalarına karşın, genellikle
doğruydu. Ne var ki, Halife Me’mun döneminde ölüm tehditlerinden kurtulmak
isteyen “Harraniler” (Harranlı putperestler) kendilerini Sâbiîler olarak
gösterdiler ve bugüne dek gelen bir yanlışın ortaya çıkmasına neden oldular.
Oysa, Asur-Babil politeizmini sürdüren ve putperest olan Harraniler’in Sâbiîler
ile hiç bir ilgileri yoktu. Sâbiî adını almalarından sonra bir çok Harrani,
Bağdat gibi önemli merkezlerde Sâbiî adını kullanarak ünlü oldu ve Sâbiîlik adı
altında kendi inançlarını yayma fırsatı buldu. Gerçek Sâbiîler ise, ezoterik
ilkelerinin bir gereği olarak inançlarını açıklamamaları nedeniyle unutuldular.
Daha sonraları el-Bağdadi ve Biruni gibi araştırmacılar, Sâbiîleri
“Harran Sâbiîleri” ve “VasıtSâbiîleri” olarak ikiye ayırarak, güney
Irak’takileri gerçek Sâbiîler olarak kabul ettiler. Bu araştırmacılar,
Harranlıların gerçek Sâbiî olmadıklarını ve bu adı sonradan aldıklarını da
açıkladılar.
Batılı araştırmacılar Mandenler ile XVI. yüz yıldan başlayarak
ilişki kurdular. Başta Cizvit misyonerleri ve çeşitli batılı araştımacılar,
önceleri “Vaftizci Yahya Hıristiyanları” diye adlandırdıkları Mandenler’in
kutsal metinlerini çevirmeye ve bu dinle ilgili bilgi vermeye başladılar. Son
yüz yıl içinde oldukça ciddi araştırmalar gerçekleştirildi ve Manden
literatürünün tümü çeşitli Batı dillerine çevrildi.
Tarihçe
Mandenler, kendi dinlerinin
Adem’le birlikte başladığını ileri sürerler. Aslında bu din, İ.Ö. 200
yıllarından başlayarak, Filistin-Ürdün yöresinde yaşayan heterodoks Yahudi
akımları içersinde filizlenmiştir. Bu dönemde Kudüs’teki egemen Yahudi
anlayışına karşı çıkan bir çok topluluk bulunmaktaydı. Bunlar arasında en
önemlileri “Esseneler”, “Vaftizciler” ve “Nasuralar” idi. Mandenler açısından
bunların içinde en dikkat çekeni Nasuralar’dır. Zira kendi kutsal metinlerinde
Mandenler, Nasuralar’ı Filistin’deki kendi ataları olarak kabul ederler ve
Nasuralar’ın Yahudiler ile yaptıkları mücadeleyi dile getirirler. Ortodoks
Yahudi anlayışına karşı çıkan akımların içinde Nasuralar en güçlüsüydü. Bu
yüzden Yahudiler, o dönemde karşılarına çıkan her aykırı akımı Nasuralar’dan
olmakla suçladılar. Nitekim, İsa ve yandaşları da Yahudilerce önceleri Nasura
adıyla çağrılmıştı
Mandenler tarafından “IşıkPeygamberi” olarak adlandırılan ve büyük
önder olarak kabul edilen Vaftizci Yahya, büyük olasılıkla Nasura topluluğu ile
ilişki içindeydi. İsa’nın çağdaşı olan Yahya bir Yahudiydi, ancak sonradan
resmi Yahudi görüşlerine karşı çıkarak kendi topluluğunu kurmuştu. İsa, Yahya
tarafından vaftiz edilmişti. Yahya’nın aykırı inanç ve uygulamaları nedeniyle
huzursuz olan Yahudiler, bölgeye Roma adına egemen olan Herod Antipas’a
Yahya’yı ihbar ettiler. Bunun üzerine Yahya tutuklandı ve çeşitli işkencelerden
sonra başı kesilerek öldürüldü. Yahya’nın yandaşları baskı ve zulum altına
alındılar, bir çoğu öldürüldü. Knight & Lomas, “The Hiram Key” adlı
kitaplarında Nasuralar’ın İ.S. 37 yılında katliama uğrayarak göç etmek zorunda
kaldıklarını söylerler ve bu baskı uygulamasının sorumluluğunu doğrudan Aziz
Pavlus’a (Saint Paul) yüklerler.
İncil’in “Habercilerin İşleri” 19:1-5 bölümlerinde, Aziz Pavlus’un Efes’te
Vaftizci Yahya’nın izinden giden topluluklarla karşılaştığı, üstelik bu
kişilerin İsa’dan hiç haberlerinin bulunmamasına çok şaşırdığı kayıtlıdır.
Kudüs ve Efes arasındaki uzaklık göz önüne alındığında, Vaftizci Yahya’ya bağlı
inanç topluluklarının kısa sürede ne ölçüde hızlı bir yayılmayı sağladıkları
açıkça anlaşılabilir.
Göç etmelerine neden olan katliama Mandenler kutsal kitaplarında ayrıntılı
biçimde yer verirler. Katliamdan kurtulanlar kuzey Mezopotamya’ya kaçmışlardır.
Mandenler’in kutsal metinleri göç edenlerin sayısını 60.000 olarak belirtir.
Mandenler, bir süre sonra güney Mezopotamya’ya göç ettiler. VII. Yüz yılda
Irak’ın Müslümanlar tarafından fethedilmesi ile Mandenler İslam egemenliği
altına girdiler.
Tüm bu tarihsel süreç boyunca Mandenler, çeşitli inanç ve kültürlerle ilişki
içine girdiler ve farklı geleneklerden etkilendiler. Kendi özgün Yahudi
kültürleri üzerine İran dinlerinden, Asur-Babil inançlarından ve
Hıristiyanlıktan aldıkları çeşitli öğeleri uyarladılar. Filistin’de uğradıkları
katliam nedeniyle Yahudiliğe karşı bir polemik geliştirerek, zamanla
Yahudilik'ten iyice uzaklaştılar.
0 yorum:
Yorum Gönder